22
Nisan
2012
Türk Kahvesi’nin Doğuşu
Eskiden ben daha bit kadarken Türk kahvesi lafı geçtiğinde tökezlerdim. Kahveye Türk kahvesi diyor annemler acaba biz neyiz ki? der dururdum. Öyle ya annemler Ahıska’dan gelmişlerdi. Dedemin anlattıklarına bakılırsa büyük ihtimalle Şeyh Şamilin torunuydum. Ama diğer dedemler de Girit’ten geldiklerini söylüyorlardı. Belki Yunandım. Kafam karışırdı anlayacağınız biri Türk kahvesinden bahsetmeye başladığında. Annem açığa kavuşturana kadar kendimi uzunca bir süre Yunanlı Şeyh Şamilin torunu olarak düşledim 😆 Allah’tan bu dönem çabuk geçti. Ama bugün bile Türk kahvesine bu isimle hitap ediyor olmak garip geliyor. Yüzyıllarca atalarımızın evlerinde açıp yaptıkları ve misafirlerine ikram ettikleri baklavanın patent hakkını yunanlıların, bugün bile her köşe başında yapılan, yüzyıllardır yediğimiz dönerinkini Almanların aldığını düşündüğümüzde. Doğal bir konuma kalkanı oluşturmuşuzdur belki diye düşünüyorum. Üstelik kahveyi korumak için açılan Türk kahvesi kültürü ve Araştırmaları derneği bize bu konuda daha çok güven veriyor.
Sizde en az benim kadar merak ediyor olmalısınız Kahve nasıl bulunmuş? ilk kimler kullanmış? Bugünkü Türk kahvesi nerede yetiştiriliyor? Türkiye’de kahve yetiştiriliyor mu? Falan filan…Konuyla ilgili en güzel başlangıcı da Etiyopya kaynaklı bir efsaneden alıntı yaparak gerçekleştireyim;
29
Kasım
2011
“Yani öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,yetmişinde bile,mesela,zeytin dikeceksin, hemde öyle çocuklara falan kalır diye değil, ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,yaşamak yanı ağır bastığından.”
Nazım Hikmet Ran
Zeytin (Olea europea), zeytingiller (oleaceae) familyasından meyvesi yenen, Akdeniz iklimine özgü bir ağaç türüdür. leylak ve yasemin gibi süs bitkileriyle aynı familyadan olan “olea” yabani bir meyve ağacıdır.Bu cinsin dünyada otuz değişik türü vardır. Olea europea bunlardan en önemlisidir ve iki alt türü vardır.
16
Kasım
2011
” Zeytin ağacının vazgeçtiği yerde akdeniz biter!”
George Duhamel
Ege ve akdenizde birçok köyde kahvaltıda üzerine kekik ve kırmızıbiber serpilmiş zeytinyağı ve zeytin baş köşededir.Yemekler zeytinyağlıdır. Temizlikte köylüler kendi yaptıkları zeytinyağı sabununu kullanır. Gerektiğinde de geceleri aydınlatma amaçlı kullanılır. Şimdi biz mutfak tarafına geçelim;
Altın sıvının ege ve akdenizde vazgeçilmez üstünlüğü hemen hemen her yemekte kullanılmasına bağlıdır.Özellikle ege kıyılarında bulunan otlar ve benimde zaman zaman sitemde size yayınlayarak verdiğim gibi sarımsaklı, limonlu zeytinyağıyla servis edilirler. Bu otların içinde Ebegümeci, turpotu, kenger, ısırgan, labada, kuşotu, deniz börülcesi, arapsaçı gibi otlar vardır. Zeytinyağının bolca kullanıldığı bölgelerde sağlıklı ve uzun ömürlü insanların sayısı çok fazladır. Bunun sırrı zeytinyağına, sebzelere, otlara ve balığa dayalı bir beslenme olarak açıklanabilir.
Türkiyede zeytinyağı Samsun-İskenderun hattının batısında bulunan bölgede de yoğun olarak kullanılır. Bu durumun tek istisnası Gaziantep yöresidir. Ama Ege bölgesinde bizler güne zeytinyağıyla merhaba deriz. Soframızın baştacıdır o. Miğdelerimiz kabul etmez bizim mısırözü yada diğer başka yağları. Kızartmalarımızda bile zeytinyağı kullanırız.
Dünyada zeytinyağlı yemekler başlangıç yemekleri olarak tüketilirken Türk mutfağında ana yemekler arasında kabul edilir.
Zeytinyağını saklama koşulları: Güneş ışığından uzak, oda sıcaklığında ve nem almayacak şekilde ağzı kapalı olarak saklanmalıdır.
“Eğer olmasaydı zeytinyağını icat etmek zorunda kalırdık.”
Publio Viola
3
Haziran
2011
Evliliğimin ilk yılında eşimin kendi çeyizinde getirdiği düdüklü tencereyi en üst rafa kaldırmıştım. Ben kendi çeyizime almayı düşünmeyecek kadar korkuyordum ondan. Biliyordum ki o şişko tencereyi kullanmaya çalışsam kendime zarar vereceğim. Sağolsun pamuk annem beni bir gaza getirdi ki sormayın. Bir güzel tarif etti nasıl kullanacağımı. İnternetten , uzman tv den bile araştırma yaptım. Kararım kesindi, o tencereyi alt edecek kadar kendime güvenim gelmişti. Koydum suyunu fasülyesini kapadım kapağını , yaktım altını. 15 dakika sonra tencere tren gibi buharlar çıkartmaya başladığında ocaktan alıp lavobonun altına yerleştirdim. Elime uzunca bir oklava alıp bir ucuyla mutfağın dışından hala fokurdayan tencerenin buhar tıpasını yavaşça yukarı kaldırdım.TIRSSSSSSSSSSSSSSSSSSSSSSSSSSS!!! diye sallana sallana ses çıkarmaya başladığında Hemen eğilip salona kaçarak bu korkunç mutfak aletinden korunmaya çalıştım. Ses bitip tüm buhar tencerenin dışına çıktığında her tarafı kuru fasülye suyunun kaplamış olduğunu gördüm. İkinci denememde eşim tam arkamda durarak mutfaktan kaçmamı önledi. Daha sonra şişkodan kaçmamayı öğrendim. Şimdi en zorlu yemekleri beraber yapıyoruz. O benim mutfaktaki kankam. Sizin içinde kanka olmasını sağlayabilecek önerilerim var.