Bardakta mısır malumunuz son zamanlarda oldukça meşhur. Her köşe başında bunların satıldığı mini tezgahlardan görebilirsiniz. Oldukça da lezzetlidirler. Mısırın GDO lu besinlerden olduğu gerçeğini görmemeye çalışmak bira zor olsa da artık hormonsuz ve Gdosuz gıdaları bulabilmenin zorluğunu farkeden bünyemiz bazı gerçekleri gözardı edebiliyor. Ben dikkat etmeye çalışanlardanım mesala. Hormon nasıl anlaşılır gibi yazıları okuyarak alışverişlerimi buna uygun yapıyorum. Alışverişte burnuma çok güveniyorum yani, yamuk yumuk olsa da şekillerini görmemezliğe çalışıyor ve sebzeleri mutlaka koklayarak alıyorum. Hepsinin kendine has özel bir kokusu olduğu açık. Bazen o kokuyu alabilmek için sebzenin dibine dek sokuyorum burnumu. Köpek gibi burnunu kullanarak kokusuna göre alışveriş yapan birini görünce garip garip bakıyorlar elbette. Ama ben bu bakışları görmemeye çalışıyor ve burnumla alışverişime devam ediyorum. Bazende durum tam tersi de olabiliyor, gidiyor gayet özensiz bir şekilde ben Gdo luyum diye bas bas bağıran mısır poşetini sepetime atabiliyorum. Biraz ondan biraz bundanım yani. Ama o mısırda en büyük kurtarıcım yani, salatalarda, yemeklerde, pilav ve makarnalarda o kadar enfes bir tad bırakıyor ki büyüsüne kapılmamak mümkün değil. Çenemde pek düştü benim . Bahsedeceğim şey sadece o köşebaşlarında satılan bardakta mısırı sizinde evde hazırlayabileceğinizi söylemekti aslında. Lezzetli çok enfes oluyor vesselam. Minicik bir atıştırmalık oysa ki. Denemenizi tavsiye ederim. Şundan bu kadar bundan bu kadar koyun demeyede gerek yok ama ben dün yaptığım tarifi yazacağım. Acılı olsun istemiştim. siz evdeki malzemelerle dilediğiniz gibi hazırlayabilirsiniz.
5
Ekim
2011
Tipinden ne olduğunu belli ediyordur umarım. D90 makinaya rağmen yeteneksizlik ve otomatik çekim biraraya gelince böyle oldu. İlk olarak makinayı aldığımda süper ötesi fotoğraflar çekeceğimi sanmıştım ama yanılmışım. Marifet makinada değil yetenekte , objektifte değil gözdeymiş meğer. Olsun ne yapalım idare edeceğiz. Keşke öğrenebilmek için özel bir çaba gösterebilsem. Ama yapamıyorum maalesef. Burada bir köşe yayınlasamda adına D90 ile, nasıl fotoğraf çekmeyi öğrendim yada d90 öğreniyorum yada d90 la öğrenmeyi deniyorum gibisinden. Ozaman belki azmeder öğrenirim bu işi. Yapayım yada yazayım ama işin ucunda rezil olmak var. Şeker suratlımda bi tripod alalım hallolur gerisi daha süper çekersin diyor. Sonuç şimdiden belli net fakat, otomatik çekimdeki ruhsuz fotoğraflar. Uff çok rezil bir durum yaa.
Fotoğraf çekmekten bir gıdım olsun anlamasamda yemek yapmayı biliyorum. Yada bildiğimi sanıyor olabilirim. Şimdiye kadar kimse Böeğğğğ demedi. Ha tencerelerin dibini tutturuyorum arada bir, o ayrı tabii. İşten yorgun geldiğim ve sürekli yapmam gereken birkaç şeyin hepsini aynı anda yapmak zorunda kaldığım için ocak yada fırındaki zavallı yemeği unutmam normal değil mi şimdi? EVET değil be değil. Ne yapayım unutkanım ve gamsızım.Amaaan boşverin be ben size bu domatesleri anlatayım;
5
Ekim
2011
Ben daha minicik bir kız çocuğuyken boyum yaklaşık bir buçuk metreye yakınken yani, komşumuz nurgül teyze annemle ona gittiğimizde hastası kaldığımız kekin tarifini yazmıştı, minicik bir kağıt parçasına. O tarif o kadar hoşuma gitmişti ki bir ara sürekli o kekten yapıyor, yiyip yiyip kilo almamanın keyfini çıkarıyordum. Şimdi olsa ohoooo en azından bir kilo ekler bu bünyeye. Anlayacağınız bu tarifi küçüklükten beri biliyorum. Aslında çok kolay hamuru için bilmeniz gereken bir tek tüyo var.Çok sert oldu diye süt -yoğurt vb. eklemeye kalkmayın çünkü yumuşak olursa kek hamuru içi çiğ kalır pişmez. Evimizin prensesi patatesi midemizde ağırlayabilmek için harika bir yöntem. Arzu ederseniz yağlı kek kalıbına dökerek öyle fırına verebilirsiniz.
2
Ekim
2011
Şimdi bunu tarif diye yayınlamak biraz ayıp oldu sanırsam. Ama ne yapayım öyle lezzetli öyle güzel ki belki bilmeyeniniz vardır diye düşünüyorum. Hem benimki de işmi birde şuna bakın. Benimkinde hiç değilse domatesi ve maydonozu doğruyorum.Şöyleki;
8
Eylül
2011
Şeker suratlı kocam alışveriş yapmayı çok sever, birde huyudur bakkala girdimi kesinlikte tek birşey almaz. Diyelim ben ona git yoğurt al dedim. O sadece yoğurt almaz evde ekmekte yoktur şimdi der ekmek alır, kola varmıydıki der kola alır yarının cigarasını bugünden alır. Canımın içi penguen okudumu ki bu hafta der onuda alır öyle gelir ben her seferinde keşke almasaydın dememe rağman o aldıracağım tek şeyin yanında başka şeyleride alır eve öyle gelir. Hepsi yenilir içilir harcanır şeyler üstelik bitmezse dolapta bekleyecek şeylerdir. Ama ekmeklerimiz için aynı şeyleri söylemek sözkonusu değil helede şimdi içine ne katkı maddesi koyuyorlar bilmiyorum ama ekmek dolabında olmalarına rağmen dördüncü günlerinde yeşermeye başlıyorlar. Bende onları mahallemizin sütçüsüne emanet etmek durumunda kalıyorum. Şimdi ufak çaplı çözümlerim var elbet artan ve sertleşen ekmeği rondodan geçirip köftelere kullanmak yada ıslatıp o halyle tüketmek gibi. Şimdiyse daha lezzetli bir çözümüm var. Bu sayede dominos pizzaya rakip olabileceğimi düşünüyorum.
Dominos pizza aya şube açarmı bilmem ama bu enfes çıtır çıtır ekmekli, ağızda dağılan bol kaşarlı ve domatesli pizzalar tadıyla beni aya götürüp götürür bile.