9
Haziran
2012
Son zamanlarda Özlem ve Erkan’la haftada üç gün yürüyüşe gidiyoruz. Aslında şimdiye kadar tam üç gün gitmişliğimiz yok. Şeker suratlı haftada bir kere oram ağrıyor, buram acıyor, boynum tutuldu dediği için hakkıyla üç gün gidip yürüyüş yapamıyoruz. Benim çok fazla kilo vermeye ihtiyacım yok aslında. Hani verirsem de fena olmaz yani, podyumlarda güdük bir manken yürüyüşe geçebilir. Halk arasında 1.70 olarak bilinen ve şimdiye kadar bende saklı olan 63,2 kilogramlık bir yer kaplıyorum uzayda. Kimsenin hakkını yediğim yok yani. Balık etinden halliceyim. İnsanlar zayıfsın, aaa kilo vermeye ne ihtiyacın var desinler diye de sağda solda ufff! çok şişmanım diyorum. Ömrümde hiç diyet yapmadım. Sürekli hareketli kıpır kıpır biri olduğum içinde hiç tombiklemedim. Tabi bu hikaye Evlenene kadar sürdü. 57 kiloluk hiko 63 kiloluk bir canavara dönüştü. Boyum az daha güdük olsa piknik tüpü gibi olacağım ama Allah’tan boyum uzun. Sevimli yüzünü evlenene kadar incecik bir boyunda taşıyan çakma japonumun da hikayesi benden farklı değil. Şimdilerde o koca göbeği nasıl verebileceğine dair planlar yapıyoruz. Hafif yemekler yiyor, yürüyüşe gidiyor, beyaz ekmek yemiyor ve şekere veda ediyoruz. Bu salatada planın bir parçası. Hani şu hafif yemekler kısmında olan. Pek de hafif olmadığı bir gerçek. Çünkü içinde yok yok. Tam bir kalori bombası. Ama tadı da bomba yani.
11
Nisan
2012
Öğle tatilinde alış-veriş yapma amaçlı Kipa extra mağazasında dolanırken, meyve-sebze reyonunda oldukça değişik şekilli bir sebzeyle karşılaştım. karnabahara yada brokoliye benzeyen çiçekleri olmasına karşın, onlar gibi düzensiz bir sıralanışı yoktu. Sanki biri, salyangoza benzeyen sarmal çiçeklerini özene bezene kendi elleriyle yerleştirmiş gibiydi. Böylesi güzel bir sebzeyle karşılaşmadığım için hemen içgüdüsel olarak burnuma götürdüm. Burnumun içine sokmadım ama. Karnabahar gibi kokuyordu. Eğitim her şeydir. Şeftali bir zamanlar acı bir bademdi; karnabahar, üniversite eğitimi almış lahanadan başka bir şey değildi. Diyen Mark Twain, piramit karnabaharı görseydi çift anadal yapmış mübarek diye şaşkınlığa düşerdi. Aynı benim gibi.Hemen sepetime atıp kasaya ödeme yaptım. İşyerinde bilgisayarın başına geçip google amcama soruverdim. Nedir bu böyle diye. Antalya’da yetiştirilen lahanagillerden bir türmüş. Gerçek adı brassica oleracea imis. Yöre insanının “piramit”, “minare” gibi isimler taktığı sebze, fraktal ve estetik biçiminden dolayı dünyada “romanesco broccoli” veya “fractal broccoli” diye anılmaktaymış. Wikipedia da yazılana göre ilk olarak 16.yy da İtalyada belgelendirilmiş.
Piramit karnabaharımın seceresini iyice öğrendikten sonra onu karnabahar ve brokoli gibi kullanabileceğimi düşündüm. Kıymalı yemeğini yapanda vardı, fırında sebzeli frittata olarak yapanda. Ben bu sebzeyi ilk kez kullanacağım için temkinli yaklaşmaya karar verdim ve haşlayarak salatasını yaptım. Oldukça lezzetli oldu.
19
Ocak
2012
Meksikalılar bu salatayı duysalar beni kessin koca göbekleriyle döverlerdi. Çünkü içine kıbrıstan hellimde ekledim oysa bunu yapmamam gerekirdi. Sadece fasülyeler olsaydı içinde çok milliyetçi bir isim koyabilirdim ona. Mesele turplu meksika salatası, yada meksike fasülyeli karışık salata. Ama olmadı maalesefki. İçine kızarmış hellim koyarak tüm içtenliğimle enfes bir salata yaptım ve bu güzelliği kıbrıslılara da borçlu olacağım için cümbür cemaat salatası ismini uygun gördüm. Aslında kafama göre salatası yada allah ne verdiyse salatası da olabilirdi adı. fasülye aleminin zenci çocuğu meksika fasülyesini birde böyle deneyin bakalım.
2
Ocak
2012
Yeni yılın ilk pazar kahvaltısının oldukça kokoş olmasını istedim. Şeker suratlımın üzerinde sinekler uçuşurken elime para ve kapının anahtarlarını alarak süpermarkete yollandım. Ah ne iyi dedim sonra yolda. Elimde kimlik namına bişeyde yok. Şimdi şurdan geçen arabanın biri hafiften dokundursa bana, soluğu hastanede alsam, yada dünyayı uzaylılar bassa kimliği yanında olmayanları öldürseler oda olmadı düşsem oramı buramı incitsem sonra ambulansla hastaneye götüreceklerken baksalar kimlik yok ölüp gitsem de beni kimsesizler mezarlığına gömüverseler, yada hiç olmadı yanımdan az evvel geçen polis arabasında ki amcalar tipimi şüpheli bulsalar da beni kodese tıkmaya karar verseler bide üstelik kafamı arabanın tepesine çarpıp hafızamı kaybediversem ne olacak o zaman? Böyle salak sapık şeyler düşünürken acilinden alışverişimi yapıp koşa koşa evcağızıma döndüm. Mis gibi çayımı demleyip yumurtamı haşladım ve şeker suratlımı uyandırdım. Yaşasın hayattayım 🙂
30
Aralık
2011
Başucumda Dido Satiriyu’nun “Benden selam söyle Anadoluya” adlı kitabı var. E böyle oluncada beynimin içindeki minik hiko rum mutfağı nasıldır acep tarzı sorular sormaya başladı. Bir haftadır pek tınlamıyordum fakat bugün iyice zıvanadan çıktı. Bende sırf o sesini kessin diye biraz araştırma yapmaya karar verdim. İşyerimin dehşet hızlı internetinin bu mezeyi bulabilmemdeki katkısı büyük. Farkında olmasa da big bossuma saygılarımı yolluyorum. Papagiannis ismi gene pek afilli geliyor kulağa, hafifsemek çok ayıp olacak ama bildiğimiz yoğurtlu patlıcan salatasının tahinlisi işte. Rum kardeşlerimizle soframızda kardeş olmuş. Baklavaya az biraz tahin ekleyip baklaviannis diyor olabilirler. Ama bizim kadar lezzetine düşkün olmalılar çünkü bu şey enfes.