11
Nisan
2012
Tam demişken yaşasın bahar geldi. Dışarıda yağmur yağıyor. Hazırlamıştım kendimi dondurmalı tatlılara, akşamın bi köşesinde Bostanlıya yürüyüşlere. Çıkarmıştım yazlıklarımı, yerleştirmiştim özenle dolaptaki yerlerine. Sonra demiştim kendime biraz daha somon rengine ve mint yeşiline ihtiyacım var. Şakır şakır yağmur yağmaya başladı. İş çıkışı Bospa ya bile gidecektim bir çarşamba günü. Karşıyaka’nın bütün kokonaları oradan giyiniyor diye. Bende az kokona sayılmam yani. Ama sadesinden. Çok öyle dikkat çekmeyi sevmiyorum. İnsanlar yüzüme baktıklarında kıl bile oluyorum bazen. Ama kızlar baktımı başka. O zaman diyorum ki bak hiko bu seni kessin kıskandı. 😈
Hazır kıskançlıktan açılmışken konu, ıspanağın bile kıskanacağı enfes bir yemek yaptım dün. Aslında pazıya ve ıspanağa, zeytinyağlı yapıldığında klasik olarak pirinçte atılır ki topraklı tadı biraz olsun hafifleyebilsin. Ben bunun yerine bulgur ekledim. Pamuk annemin yaz mevsiminde kendi elleriyle yaptığı şişe domatesi ve öncü biber salçasını da katınca tadı enfes oldu. Ohh misler gibi. Kıskananlar çatlasın. Devamını Oku »
11
Nisan
2012
Öğle tatilinde alış-veriş yapma amaçlı Kipa extra mağazasında dolanırken, meyve-sebze reyonunda oldukça değişik şekilli bir sebzeyle karşılaştım. karnabahara yada brokoliye benzeyen çiçekleri olmasına karşın, onlar gibi düzensiz bir sıralanışı yoktu. Sanki biri, salyangoza benzeyen sarmal çiçeklerini özene bezene kendi elleriyle yerleştirmiş gibiydi. Böylesi güzel bir sebzeyle karşılaşmadığım için hemen içgüdüsel olarak burnuma götürdüm. Burnumun içine sokmadım ama. Karnabahar gibi kokuyordu. Eğitim her şeydir. Şeftali bir zamanlar acı bir bademdi; karnabahar, üniversite eğitimi almış lahanadan başka bir şey değildi. Diyen Mark Twain, piramit karnabaharı görseydi çift anadal yapmış mübarek diye şaşkınlığa düşerdi. Aynı benim gibi.Hemen sepetime atıp kasaya ödeme yaptım. İşyerinde bilgisayarın başına geçip google amcama soruverdim. Nedir bu böyle diye. Antalya’da yetiştirilen lahanagillerden bir türmüş. Gerçek adı brassica oleracea imis. Yöre insanının “piramit”, “minare” gibi isimler taktığı sebze, fraktal ve estetik biçiminden dolayı dünyada “romanesco broccoli” veya “fractal broccoli” diye anılmaktaymış. Wikipedia da yazılana göre ilk olarak 16.yy da İtalyada belgelendirilmiş.
Piramit karnabaharımın seceresini iyice öğrendikten sonra onu karnabahar ve brokoli gibi kullanabileceğimi düşündüm. Kıymalı yemeğini yapanda vardı, fırında sebzeli frittata olarak yapanda. Ben bu sebzeyi ilk kez kullanacağım için temkinli yaklaşmaya karar verdim ve haşlayarak salatasını yaptım. Oldukça lezzetli oldu. Devamını Oku »
Ev hanımları o incecik baklava hamurlarını nasıl açıyorlar şaşıyorum. Böyle yusyuvarlak incecik hamurları , ellerindeki oklavayla öteye beriye savurarak öyle güzel hazırlıyorlar ki özenmemek mümkün değil. Oysa ben yeteneksizliğin daniskası. Kalıncana bir makarna hamuru bile açamam. Açmaya çalışsamda benimki yuvarlak falan olmaz. Yamuk bile olmuyor ki size burada tarifini anlatayım. Öyle şekilsiz duruveriyor. Ama ben ne yapıyorum. Hop diye çelik tencerenin birini ters yatırıyorum. Sonra kenarlarını kesiveriyorum . Artan hamurun az birazı mideme. Annem duymasın, aslında hepsini mideme indiriveriyorum. Sonra oluyor sana yuvarlak mis gibi bir hamur. Makarna hamuru ama. Daha incesi olmuyor, olamıyor. Sanırım sonsuza kadar da olamayacak.
Üstteki tartın hamuru da yukarıdaki tarifime benzer oldu. Bu sefer tancereyi ters çevirip fazlalıkları atmak istemedim. Kalın ve şekerli bir hamur olduğu için pişince harika olacağını düşündüm. İyiki de öyle yapmışım. Yanıltmadı beni. Oldukça lezzetli oldu.Görüntüsünden hamur açmadaki yeteneğim zaten belli oluyorduk daha fazla konuşmayayım yoksa şımarıcam.
Gelelim fasulyenin faydalarına. Tart tarifi üç aşamadan oluşuyor. Aslında biraz zahmetli. En zor tarafıda onca elmayı soymak ve hamuru açmak. Gerisi kolay, hemencecik yaparsınız. Ben yaptıysam zaten siz hayli hayli yaparsınız. Şimdiden kolay gelsin. Devamını Oku »
3
Nisan
2012
7-8 Nisan günleri 3.Alaçatı Ot festivali düzenlenecekmiş. “En fazla ot çeşidini kim toplayacak”, “En güzel otlu yemeği kim pişirecek” diye merak ediyorsanız. Gitmenizi tavsiye ederim. Fotoğraf makinemle orada olup fotoğraf çekebilmeyi yada yarışmalara katılmayı çok isterdim ama özel işlerim sebebiyle bu şimdilik mümkün görünmüyor. İzmir ‘li olarak festivale katılamasam da önceden haber vermeyi istedim. Çünkü Hamsi festivalinin yada 3.Ege mutfak zirvesinin yapılacağını önceden bilgi vermediğim için papara yemişliğim oldu.Şimdi gelelim festivalin kapsamına.
7 Nisan Cumartesi
8 Nisan pazar
Pazar günü sabahın köründe uyandık. Çay demlenmeye koyulmuşken, ben havuçlu enfes bir kek yaptım. İçine ceviz de attım ama bu seferkine bal eklemedim. Benzer bir tarif arıyorsanız linki kullanabilirsiniz. Neyse efendim nerede kalmıştım. Hah! sabahın köründe kalktık kısmından devam ediyorum. Kek fırında kabarmaya başladığı zaman biz kahvaltımızı yaptık. Pikniğe gideceğimiz için yırtılsada ardından ağıtlar yakmayacağım bir kot ve ona uygun yeşil bir tişört giyindim. Yaş yirmi altı buçuklara dayanmış ben hala saçımı ikiye ayırıp örüyorum. İlköğretimin önünden geçsem hoca şeker suratlımın elinden alıp, tek ayak üstünde tahtada bekletecek sanki. Öylede şirinim yani. Eve al besle. Şeker suratlımda sweat ve yırtıklı pırtıklı bi kot giyindi. Elimizde fotoğraf makinası, sırtımızda çantalarımız. Bindik metroya 🙂 evet bizim arabamız yok. Valla ya, heves yok işte abicim ne yapalım. Ömrümüzün yarısı kent kart kuyruğu ve yollarda geçse de bıkıp almıyoruz şu 4 tekerden. Karşıyaka’nın bir ucundan, Ayrancılar Subaşına dek değişik araçlar üzerinde tam 2 saat yol aldık. dayımlar, annemler ve teyzemler tayfasıyla buluştuk. Devamını Oku »