26
Aralık
2011
İşten eve gelir gelmez mutfağa geçip pamuk annemlere götürmek üzere bir cheesecake yaptım. Herşeyiyle mükemmeldi. Ama gelin görünki fırından çıkarır çıkarmaz kelepçeli kalıbından ayırmadan poşete koyup tıngır mıngır yola çıktığım için buharı üzerini çatlatmış. Hiç sevmediğim şeyde cheesecake üstünün çatlak olması. Oysa dümdüz olması gerekiyor. Yani böyle üzerinde paten kayılabilecek gibi dümdüz olmalı. Birde en az buzdolabında sekiz saat beklettikten sonra yemeli bu enfes şeyi. Tabi benim tembel bünyemin aklına son anda geldiği için bu pastayı yapmak, biz bir saat kadar bekletip anında hüplettik. Ama herşeye rağmen enfesti. Şeker suratlım ertesi günde pamuk annemlere gittiğimizde, dolapta varsa hala biraz yiyebileceğini söyledi. Ama malesef dibi kurumuştu çoktan. Bu arada tarifte ki gibi bal kullanmak istemezseniz 2/3 su bardağı kadar şeker kullanabilirsiniz. Şimdiden afiyet olsun. Devamını Oku »
İşkembe çorbasının dili olsa da konuşsa. Müdehher ablamın onu ne kadar enfes yaptığından bahsetse ve kimseye bir tabağın yeterli gelmediğinden. Ama konuşamıyor ne yazık ki. Bir gün kendime Müdehher ablam konuşturuyorsa bende bir iki kelime olsun söyletebilirim dedim. Hay demez olaydım! Hemen tarifini aldım çorbanın ve tez zamanda temizlenmiş bir işkembe edindim. işkembenin kokusu , ineğin mutfağıma kaçmış olabileceği fikrini uyandırınca. Bu dedim pis birşey, hemen yıkamam lazım. Önce su ile giriştim işkembeye, etrafı zaten keskin bir inek kokusu sarmış ben yıkasamda bir gıdım azalmıyor, o zaman dedim deterjanla yıkar sonra bir güzel durularım. Bir damlacık döktüğüm bulaşık deterjanı bir köpürüverdi ki sormayın. Bu seferde başladım çamaşır gibi çitilemeye, kokusunu bir kenara bırakın gerçekten kötü ama şu çitileme işini pek sevdim. Bol bol su ile duruladıktan sonra o keskin kokunun hala işkembenin üzerinde durduğunu görünce temizlik işinden vazgeçtim. Artık ekstra temiz olan işkembemi 1 litre kadar suyla düdüklüde haşlamaya koyuldum. Düdüklüde olunca 20 dakika yeter diye düşünüp hala sert olan işkembeleri dilimleyip suyunun tümüyle çorba yaptım. Neyse yarım saat içerisinde hazırlanıp sofraya koyduğum işkembe çorbasının daha ilk yudumunda dört ay veda ettim işkembe çorbası içmeye. Ben artık şeker suratlıma mümkün değil kendi elimden içiremem bu çorbayı.Nerelerde hata yaptım onu Müdehher ablam söyledi. Ben yazayım da. Hiç değilse siz güzel yapın çorbayı.
Devamını Oku »
19
Aralık
2011
Özlemin hergün beni arayıp hiko ya yazmadın mı daha laflarına dayanamayıp 3. ege mutfak zirvesi için yemek tarifi düşünmeye başladım. Aslında ege yemeklerini helede otlarını iyi biliyorum. Bildiğim diğer şeyse oradaki yarışmaya katılacak bayanların bu yemekleri benden daha fazla bildikleri. Sonuçta ben dünün çocuğuyum ve fazlaca amatörüm tamda yarışma için istedikleri bu. Sürekli gülecek bişeyler arayan benim için mükemmel malzeme olabilecek bu etkinliğe katılma niyetim yoktu. Çünkü ne kadar utangaç olmasamda, çok fazla ortada durmayıda istemem. Zaten yarışmaya girerkende öyle “kazanıcaaaaammm” gibisinden şeyler düşünmedim. Özlemde gelir, cuçi ve açide gelirse çok eğleniriz diye düşündüm. Evet kedi uzanamadığı ciğere pis dermiş konulu yazımızın da sonuna geldik şimdi geçelim diğer gelişmelere.
Babannemi ve annemi arayıp onlarında fikrini aldıktan sonra yarışmaya arapsaçıyla katılmaya karar verdim. Şeker suratlımla görev taksimi yaptığımızda ona arapsaçını bulmak düştü.
Çakma caponum, o pazar senin bu pazar benim arapsaçını arayadursun kiminin “hı? oda nedir?” gibi sorularına, kiminin ” valla abi geldimi ben onu eve götürüyom hanım pişirsin diye” laflarına maruz kalmış. Benimki hiç pes eder mi? Hemen dalmış cuma günkü Karşıyaka organik pazarına, ama yok oğlu yok. Arapsaçları sanki yer yarılmışta içine düşmüş. Sonraları pazarda envai çeşit otun bulunduğu bir tezgaha yaklaşıp;
-abi sizde arapsaçı bulunur mu? demiş. Pazarcıda tezgahın altından bir poşet arapsaçı çıkarınca şeker suratlım hemen kilosu ne kadar diye soruvermiş:
-15 lira.
-iyi bir kilo alayım o zaman
-yoook demiş pazarcı satamam 250 gr verebilirim en fazla deyince benimkisi köpürmüş
-Alda akşam yersin sen onu. deyip çaresiz düşmüş gene yollara…
Arapsaçlarına zorda olsa ulaşan çakma japonum için, cumartesi onları bol suda yıkayıp kuzu etli ve sızma zeytinyağlı üstelik bol soğanlı olarak iki tencere pişirdim. Biri bizim midemizi şenlendirsin diye diğeride yarışma için. Gece rüyamda arapsaçını tombiş jüriye nasıl sunacağımı kabuslar içerisinde görürken, sabah olduğunda korkulan oldu ve yola çıkma vakti geldi. Arapsaçını borcama yerleştirirken ikişer domates ve limonuda içerisine atmayı ihmal etmedim. Bunlar yapacağım süsler için.
Devamını Oku »
19
Aralık
2011
Girit Kandiye den tüm umutlarını yanlarına alarak göç eden ailem. İzmir de yeni bir hayata merhaba derken mutfak kültürlerini burada sürdürebilme imkanı bulmuşlar. İzmir’in toprağı onlara taptaze otlar ve lezzetli zeytinyağını sunmuş, denizse masmavi bağrından bereketi bol balıklar. Dedem Buca da ki yeni hayatına başlarken evinin etrafında hep üzüm bağları varmış. Dedem de babannemle bir olup o bağların kenarında köşesinde yetişen lezzetli otları toplarlar, Sofralarını bu otlar la taçlandırırlarmış. Radika, turp otu, arapsaçı, şevket-i bostan, semizotu, ısırgan, ebegümeci… Gel zaman git zaman bağ evlerinin yerini küçük binalar yer almaya, zamanla da bu binaların yerine daha da büyükleri boy göstermeye başlamış. Binalar çoğaldıkça toprak ananın sundukları azalmış. Buca’nın bağları köylerinde kalır olmuş. Ama küsmemiş toprak ana, hep taze otlarını sunmaya devam etmiş Egenin bu güler yüzlü şirin insanlarına… Devamını Oku »
16
Aralık
2011
Öğrenci evlerinde kalanların dönüpte bakmayacağı bir tarifle midemizi şenlendirdik dün. Evinin hemen yanındaki üniversitede okumuş benim için öğrenci evi kavramı anlaşılması zor bir durum. Ben ders başlamadan yarım saat önce hazırlanır, bazende bakkala gider gibi giderdim okula.” Anne ben bi derse girip geliyim” . Hocalar blok yaptı mı değmeyin keyfime. Dersi asıpta okey oynamaya gittiğim cafelerin sahipleri komşumuz olurlar, anneme selam söyle derlerdi. Sınıfta kimin neyi eksik bi koşu alıp gelebilirdim. Eğlenceliydi yani üni. benim için. Ama böyle olunca makarna ve yumurtanın değişik versiyonlarını yeni yeni yeni öğreniyor ve tadıyorum. Kıymalı makarna da bunlardan biri. Her ne kadar tembel işi olsada harika bir tadı var. Benim şeker suratlım iki dolu tabak mideye indirip , tüm akşam “nefes alamıyorum” deyip durdu. Ben bir tabakla zor sınırladım kendimi ama şeytan dürttü sürekli “bi tabakçık” daha diyerek. Yahu bi rahat bırak da yemeğimizi yiyelim yahu.
Devamını Oku »