27
Mart
2016
Yaz yaklaştıkça şişiyormuşum gibi bir hissiyat oluştu bende. Ne yesem yarıyormuş gibi. Hiç zayıflayamayacakmışım gibi…. Oysa 25 yaşımdan önce kilo nedir bilmez, yaz yaklaşacak diye gerim gerim gerilmezdim. Kolamı içer, bol şekerli çayımı yudumlar, pizzama ketçam boca eder, sulu yemeğimi beyaz ekmeğimi bana bana yerdim. Ayıptır yazması taş gibiydim. Oysa şimdi yeşil çay içiyor, fast food dan uzak duruyor, az yiyor, her türlü beyazdan uzak duruyor ( balyanak ve şekersurat harici) ancak tüm bunlara rağmen bir balon misali şişmeye devam ediyorum. Komşu teyzeler gençliğimizde biz böyle miydik diye hayıflanırlarken. kendimi asla onların yerinde göremiyor peheeeyt ben böyle olurmuyum hiç Allasen? deyip geçiyordum. Oysa kabus çok yakınımdaymış ama ben henüz onu farkedememişim. Su içsem yarıyor azizim.
İşyerimde sabahları gevrek- ayran ikilisine veda ettim bir süre önce. Hemen ardından yerine geçecek başka bir yiyecek arayışına düştüm. Müsli işte tam burada imdadıma yetişti derdim bu çok da havalı olurdu ama değil işte. Ben kim sabahları müsli ile kahvaltı ekmek kim? O ekmeğe tereyağı sürülecek arkadaş 🙂 Gariban Müsli dolabımın çekmecesinde SKT beklemeye başladı tabii. Unutuldu garibim. Sustu. çıtır çıtırdı oysa. Bademliydi. Pirinç patlaklı ve incirliydi de. Makus kaderini bozup çekmece kenarında sütle buluşacağı günü beklemek yerine daha kutsal bir amaç için kullandım onu. Müsli ve ballı kurabiye yaptım. Devamını Oku »
2
Mart
2016
Duru olur da ben onu uyutayım diye yanına kıvrıldığımda uyuklamadan durabilirsem ( ki işte buna mucize deniyor). Gündüz izleyemediğim evlenelim mi, kısmetse bi zahmet, sörvayvır falan bakınıyorum. Kim kime bağırmış, kim ağlamaklı olmuş, kim ne kadar kazanıyormuş onu sorgularım minik kafamda. Deli sorular hepsi. Ciddi miyim? Yooo dostum yooo. Zaman benim için altından bile kıymetliyken, kitabımı dolmuşta, serviste okuyorken, sporu ( yürüyüş aslında bildiğin düz yürüyüş ) öğle arasına sıkıştırıyorken vaktimi bu aptal programlara harcayamam. Tv izlemeyi Duru 1 yaşına girdiğinden itibaren kestiğim için yaşama daha çok vakit ayırabilir olduğum doğru. Ancak teknolojinin nimetlerinden de faydalanmak gerekli elbet. Haberleri izlemiyor oluşum gazetelerin web sayfalarında sörf yapmamı engellemiyor. Kitaplarla aramı açmıyorum elbette ama sinemaya vakit ayıramıyor oluşum filmleri netten takip etmeme engel değil. Yukarıda saydığım aptal programlara takılmıyor oluşum onların yerine kaliteli dizileri izlememe engel değil. Misal beni takip ediyorsanız ( ki etmiyorsunuz biliyorum) Deli bir TWD hayranı olduğumu bilirsiniz. Hem de ne deli. O kadar deli ki yürüyen ölüler için çok acaip kıyamet senaryolarım var. Sonra GOT var yine böyle ballı börek olan. Benden apla tavsiyesi aileyle falan izlemeye kalkmayın 😀 Sonra başka dizilerim de var benim. Böyle mini mini hap gibi, çıtır çerezlik. Ash and evil dead, Big Bang Theory ve 2 broke girls. TWD de olduğu gibi kıyamet senaryoları döndürmesem de 2 Broke Girls dizisini her izlediğimde kafamda altın harflerle şu yanıp sönüyor. CUPCAKE ! Max’in ev yapımı cupcakeleri varsa , Hiko’nun neden olmasın? Doğru mutfağa diyorum sonra kendime. Marş marş!
Kahveli Cupcake hazırlamak için usulca işe koyuluyorum. Ve mutfak kapısında dağınık lüle saçlı minik bir hobit şişik gözlerle bana bakıyor. Sesleniyorum:
-Duru dolaptan süt verir misin?
26
Ocak
2016
Yaklaşık on beş dakikadır web sitemin boş yazı alanına bakıyorum. Bilgisayarın tuşlarına tıkır tıkır basmaya başladığım an, yine aynı hızla silmem gecikmiyor. Boşlukta gibiyim. Bu nasıl oldu? Neyi farklı yaptım? Bunu da yaşayacak mıydım? Duru az evvel uyudu. Hem de kucağımda? Hem de dans etmekten ve oyun oynamaktan bitmiş ben deniz onu uyutacağım diye yanına kıvrılıp dilim dışarda uyuya kalmamışken? Duru uyuyor ve ben ayaktayım? Aman Allahım bu bir mucize. Öncelikle hemen hafta sonu yaptığım ( tabi geçen hafta ) somon kokoreçin tarifini yazarak üzerimdeki yükü hafifletiyorum. Olay şöyle gelişiyor. Devamını Oku »
“Asıl sorun büyümek değil ki, büyürken unuttuklarımız.”
Büyürken silinirmiş çocukluğumuzun anıları , arkadaşlıklar, düştüğümüzde dizimizde ki acı, anne yemeğinin kokusu, salçalı ekmeğin tadı, Bayram gecesi yeni kıyafetler başucumuzda uykuya dalmanın huzuru, inşaat kumunun arasında parlayan kili bulmanın mutluluğu…
Küçük Prens ( Le petit prince ) Küçük bir çocuğa verilebilecek en güzel hediyedir, kitaplığımın en değerlisidir ve benim için bir kitaptan çok daha fazlasıdır. Kitabın yazarı Antoine de Saint-Exupéry kitabını asla büyümeyen ve büyümek istemeyen benim gibi yetişkinlere armağan ederken aklında şu vardı: Kendi çocukluğunu asla yitirmemek. Kendini her zaman çocukluğundan sürgün edilmiş gibi hissetti Saint-Exupéry. Çocuklara ve çocukluğunu yitirmemiş büyüklere tüm hayatı boyunca çok önem verdi. Devamını Oku »
24
Aralık
2015
evimizde ki bebek kutsalı. Gün onun önünde başlar, bazen içindeki raflara kadar iner ve nihayet zaman zaman önünde uyuklamalarla tamamlanır. “Duru lütfen dolabı açıp durma” sözüm hırçın bir ” üf anne yee! sn ztn n anlrsnk yaa ” anlamına gelen, kapağını çarparak kapatma ile kesiliverir. Hayır elime bir liste tutuşturup “anni bak bunlar kalmış dolapta ve bunlarla şu yemekler yapılabilir” dediği de yok ki mutlu olayım bu durumdan. Geçiyor önüne dakikalarca bakıyor ve sonra beğendiği bir sebze ya da meyveyi dişleyip evin bilimum köşelerine bırakıyor. Meraklanmayın hepsi yıkanmış. Oysa hemen onun elinin altında hiç de soğuk olmayan taptaze meyveler var. Ama yok. O dolap kapağı illaha açılacak. Baktım tüm uyarılarıma rağmen durum değişmiyor. Ben de ne yapıp edip bunu fırsata çevirmeyi başardım. Diyelim en basitinden menemen yapıyorum
-Duru bana domates verir misin? Devamını Oku »