2
Haziran
2011
Pixar’ın mükemmel animasyonu ratotouille yi izlemediyseniz çok şey kaçırmışsınız demektir. kendimi animasyondaki fare Ramy’ye benzetiyorum. Benim içinde insanlar bu yemek yapamaz. yapsa yapsa uyuzluk yapar, haylazlık yapar, şımarıklık yapar ama yemek yapamaz diyorlardı. Zavallı Ramycik içinde öyle dediler sen faresin uzak dur böyle işlerden, gel lağımımızda cirit atalım dediler o dinlemedi. Ama iyikide dinlemedi yoksa bende bu yemeği yapabilmem için merak uyandırmamış olurdu. Hem bir fare bile yemek yapabiliyorken benim yapamamam ayıp olurdu öyle değilmi?. Filmin en hasta kaldığım sahnesi sivri burunlu gurme ego, önüne gelen ratotouilleden bir çatal alıp kendi çocukluğuna flashback yapılan sahnedir. Ardından şöyle bir eleştiri yazar makalesinde : ” eleştiri yapmak pek çok açıdan kolaydır. yaptıkları işi ve kendilerini, beğenimize sunan insanlarla kıyaslandığında keyifli olduğu kadar rahat bir konuma da sahibiz. olumsuz eleştiriler yazmak ve yazılanları okumak zevklidir. ama mükemmellik takıntısına sahip olan bizlerin, yani eleştirmenlerin yüzleşmesi gereken acı gerçek şudur ki, eleştirilerimizde tadını iğrenç olarak nitelediğimiz şeyler, başkaları için muhtemelen daha büyük anlamlar içermektedir. ama bir eleştirmenin, elini taşın altına sokmasını gerektiren zamanlar vardır. ki bu da, yeni bir şey keşfedip onu savunmaktır. yeni yetenekler ve yeni buluşlar çoğu kez kabul görmez. yeninin dosta ihtiyacı vardır. dün akşam, hiç ummadığım biri sayesinde tek kelimeyle olağanüstü bir yemek deneyimi yaşadım. şunu söylemeliyim ki, hem yediğim yemek, hem de yemeği hazırlayan kişi, yemek sanatı hakkında edindiğim sabit fikirlere küçümseyen gözlerle bakmamı sağladılar. beni ta derinden sarstılar. geçmişte, şef gusteau’nun meşhur sloganı olan “herkes yemek yapabilir” fikrini küçümsediğim bir sır değil. ama şu ana kadar, tam olarak neyi kastettiğini fark etmemişim. herkes büyük bir sanatçı olmayabilir, ama büyük bir sanatçı her yerden çıkabilir. şu anda, gusteau’nun mekanında aşçılık yapan dâhilerden, daha mütevazi olan birini hayal etmek oldukça zor. eleştirmenin fikrini sorarsanız, kendisinin fransa’nın en iyi aşçısından aşağı kalır bir yanı yoktur. yakında, daha da fazlası için, gusteau’nun mekanına yeniden gideceğim. harika bir geceydi. hayatımın en mutlu anıydı. ama hayat hakkında tahmin edilebileceğiniz tek şey, önceden tahmin edilemeyecek olmasıdır.” İşte bu sahnede, ahanda bu yemeği yapmazsam çatlarım dedim. Sizde çatlamayın o filmi mutlaka izleyin. Yemeğide mutlaka yapın.
30
Mayıs
2011
Bizde adettendir lohusa annenin kırkı çıktığında , bebeğiyle ev gezmesine gider. Gidilen evdekiler bu şirin misafirleriyle annesine hediyeler verirler. Her hediyeninde kendince hoş bir anlamı vardır. Bebişin yanacıklarına un sürerler. Sürerler ki saçı , sakalı ağarana dek uzuun bir ömür geçirsin. Anneye yumurta verirler, verirler ki o yesin bebişine de süt olsun. Bazılarıda der ki yumurta gibi tok ve bereketli olsun. Kilerinden patatesi soğanı eksik olmasın diye bunlarıda veren oluyormuş. Dinde yeri olmayabilir, kesinlikle hurafe. Ama o kadar şirinki. İnsanlar umutlarını , arzularını, dualarını tahıllara yüklemişler, onları hediye ediyorlar bebekle anneye. Bende bugün bize gelen, doğum fransada gerçekleştiği için sekiz ay sonra görebildiğim minik Osmana böyle yaptım. umutlarımı sebzelere yükledim, dualarımı una, sonra sürüverdim Osmanın yanaklarına. Çayda ne mi vardı? mercimek köftesi vardı, incirli bicottiler vardı ve Zehra teyzemin yaptığı susamlı kurabiyeler vardı. Önce bu tarifi vereyim.
28
Mayıs
2011
Tarifi bizim pastane isimli bloktan uyarladım. Aslında çok ta güzel olmadığını düşünüyordum fakat fotoğraftakı tüm biskottileri şeker suratlım sütle mideye indirene kadar. Böyle ağzı dolu dolu; “ohh pek güzel olmuş canım” deyince dünyalar benim oldu. İşte tek isteğim bu. Yaptıklarımı onun beğenmesi. Devamını Oku »
28
Mayıs
2011
Yaptığım tavuk sote yemeği için. İncik kullanmam gerekiyordu. İncik süpermakette kalmadığı için bende kemikli tavuk pirzolayı kemiklerinden arındırarak, onu incik haline getirdim. Fakat kemiklerini çöpe atmaya kıyamadığım için suda haşlayıp, daha sonra kullanmak üzere dolaba kaldırmıştım. Sonra onu dolapta unuttuğumu farkettim. Ne yapsam diye düşünürken, suyunu kaynatıp içine şehriye atayım, tavuk suyu çorbası olsun bari, diye düşündüm. Etlerini kemiklerinden iyice sıyırararak, suyunu kaynamaya bıraktım. Su fokurdamaya başlayınca içine göz kararı şehriye atarak karıştırmaya başladım. Sonra dedimki yahu bu niye kremalı tavuk çorbası olmasın? Devamını Oku »
22
Mayıs
2011
Tazecik çıtır çıtır bir ekmeği ufacık koparıp minik güveç kabında ki fasülyenin suyuna bandırdığınızı düşleyin. Sonra turşudan kütürdete kütürdete sulu bir ısırık aldığınızı, ardından koca bir kaşığı fasülyeye daldırıp önce acı soğanı sonra fasülyeyi mideye indirdiğinizi düşünün. Tüm bunların üzerine bembeyaz pilavı kaşıkladığınızı…Karşınızda ağız sulandıran, dikkatli pişirilmezse arkadaş uzaklaştıran kuru fasülye, ama sucuklusu. Üstelik güveçte.